Bugünkü toplumun kökenini kabile, klan
gibi aileye bağlı topluluklar ve bu toplulukların bir araya getirdiği
konfederasyonlar oluşturur. İnsanın doğa karşısındaki güçsüzlüğü onu
türdeşleriyle birlikte yaşamaya ve organize olmaya itmiştir. Toplum dediğimiz
kavramın bu zorunluluktan çıktığı söylenebilir. Nitekim topluluk hayatını
sürdürebilmek ve organizasyonu sağlayabilmek için bir iş bölümü gerekiyordu.
Doğaya ve diğer insan topluluklarına karşı mücadele edebilmek, toplumu ayakta
tutabilmek için herkes bir işte uzmanlaşmalı ve bağlı bulunduğu toplulukla
birlikte çalışabilmeliydi. Eli silah tutanlar avlanıp kabileyi korurken
birilerinin ruhlar âlemiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Ruhlarla iletişime geçip
kabileye şifa dağıtan birine duyulan ihtiyaç şaman olarak
bildiğimiz bir tiplemenin doğmasına sebep oldu.
Şaman, Tunguzca bir kelimedir ve
başta ataların ruhları olmak üzere ruhlarla iletişime geçen, şifa dağıtan ve
bağlı bulunduğu topluluğun kötü ruhlardan korunmasını sağlayan tipe verilen
isimdir. Ancak şaman bir din adamı değil. Çünkü bir toplumda din adamı
olabilmesi için kurumsallaşmış bir dinin ve öğretinin var olması gerekir. Elbette
din adamı tipolojisi de şamandan çok zıt bir noktada bulunmaz ancak şaman din
adamı olmaktan çok bir büyücü ve şifacı karakteri taşır. Şaman, ruhani dünyanın
doğanın dengesi içindeki yerini bilir ve ruhların hangi maddeler ile etkileşim
hâlinde olduğunun bilgisine sahiptir. Ruhlara hitap etmenin inceliklerini
bilerek, ormanın ve göğün ruhlarıyla iletişim kurup bağlı bulunduğu insanları
temsil etmekle görevlidir.
Kimi kabilelerde şaman aynı zamanda
kabile şefi, yargıç gibi görevlere sahip olmuştur. Bu unvan kimi topluluklarda
soy yoluyla kazanılırken –Türklerde de genellikle bu şekildeydi-, kimilerinde
sara krizi gibi fiziksel rahatsızlıklara sahip olan veya halüsinasyon gören ve
bu yüzden ruhlar âlemiyle iletişim hâlinde olduğuna inanılan kişilere
verilmiştir. Şaman, sadece ruhlar aleminden sorumlu değildi. Şifalı bitkileri
bilmek ve hastalıklar için ilaçlar, merhemler hazırlamak da şamanın sorumluluğundaydı.
Bugün halk arasında özellikle şifalı bitkileri kaynatılmasıyla elde edilen
ilaçlar için koca karı ilacı şeklinde bir tabir bulunmaktadır. Koca
karı, İslam öncesi Türklerde şifalı bitkiler konusunda bilgi sahibi olan ve bu
bitkileri halk sağlığı için ilaç hâline getirebilen şifacı kadınlara verilen
isimdi. Bu geleneğin Anadolu’da hâlâ yaşadığını söylemek mümkündür.
Şaman tiplemesi ile ilkçağ
toplumlarındaki rahip tiplemesi de birbirinden çok farklı değildir. Özellikle
Kelt toplumlarındaki druidler şaman tiplemesiyle büyük benzerlik
göstermektedir. Kelt paganizminde önemli bir yere sahip olan Druidler, şamanlar
gibi şifacı ve aracı olarak bilinmekteydiler. Bununla birlikte gerek
Mısır ve Roma uygarlıklarında gerekse semavi dinlerin yaygın olduğu
topluluklarda din adamının ruhlar ile iletişimi devam etmiştir ve bunun
şamanik bir gelenekten geldiğini öne sürmek mümkün.
Şamanizm
kelimesinin bir inanç sistemi olarak kullanılması ve literatürde bu şekilde yer
etmesi sıkıntılı bir durum. Okullarda Türklerin İslam’dan önceki dininin Şamanizm
olduğu söylenmektedir. Ancak bu kelime sistemli bir inancı değil, bir metodu
tarif etmektedir. Türklerde şaman kelimesi hiçbir zaman
kullanılmamıştır, ruhlarla iletişime geçen kişi kam olarak anılır.
Bununla birlikte bir insanın Şamanizm dinine inandığını iddia etmekle Müslümanların
imamist olduğunu söylemek arasında kavram açısından pek bir fark
bulunmamaktadır. Şamanizm’i bir metot değil inanç olarak algılamak, Sibirya’daki
topluluklarla Amazon yerlilerini sadece ruhlarla iletişime geçtikleri için aynı
kavrama sıkıştırmak dışında bir işleve sahip olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder