Doğaüstüne
inanma eğilimi insanın psikolojik tabiatında bulunan bir eğilimdir. Günlük
hayatta bir karşılığı olmayan veya sahip olunan bilgiyle herhangi bir mantıklı
açıklaması yapılamayan olayları madde ötesiyle açıklamak doğal bir reflekstir.
Bugün bilgiye erişmenin oldukça kolay olduğu modern toplumlarda bu eğilimin
cazibesine kapılan milyonluk kitleler görünmekteyken ilkel olarak
adlandırılan toplumlarda var olması gayet normaldir.
Bu inanışları inceleyebilmek için ilkelin
tanımını doğru bir biçimde yapmak gerek. Bir Maori evrimsel olarak Fransız’dan
daha alt bir aşamada bulunmadığı gibi, zekâ ve düşünme kabiliyeti olarak da daha
geride değildir. 1920lerde Amerikalı bir ev kadını yemek yapabilmek için
haftada elli saatini ayırmak zorundayken, bir Maori kadını ekinlerin toplanması
ve pişirilecek hâle getirilmesi de dâhil bütün ev işlerinin onun yarısı kadar
bir sürede yapabilmekteydi. Çünkü Maori toplumu gelişmemiş değil, başka bir
doğrultuda gelişmiştir. Bu doğrultuda belli toplumların “modern dünya”da
bulunmayan inanışlara sahip olmaları onların gelişmemiş olduğunu değil, bazı
meseleleri doğaüstüyle açıklamaya daha müsait bir yaşam sürdüklerini gösterir.
Kargo Kültü bugün
Güney Pasifik’te, özellikle Melanezya bölgesinde, yerliler arasında oldukça
yaygın bir inanış. Bu inanca göre John Frum adlı bir Mesih, kargo –kullandığımız
eşyalara bu ismi veriyorlar- dolu bir uçakla Vanuatu adasına inecek ve
dağıttığı kargolarla bütün kıtlıkları sona erdirecektir. Ancak Frum’u adaya
inmeye ikna edebilmek için çeşitli ritüeller yapmak gerekir.
Yerlilerin “kargo” ile tanışmaları
II. Dünya Savaşı yıllarına rastlar. Güney Pasifik’teki adalar savaş sırasında önem
kazanmıştır. Amerikan ve Japon uçakları bu adalara yakıt ikmali gibi
sebeplerden ötürü sık sık iniş yapıyorlardı. Bu durum adalarda yaşayan
yerlilerin renk renk kıyafetlerle, konserve yiyeceklerle ve kendi dünyalarında
mevcut olmayan birçok kullanışlı eşyayla tanışmalarını sağladı. Bu deneyim ada
yerlileri için mistik bir deneyimdi, çünkü besinlerin sıkıştırıldığı
teneke kutuların veya radyo gibi insan sesini yansıtan cihazların onların
bilgisinde mantıklı bir karşılığı yoktu ve tüm bunlar sadece doğaüstü bir güçle
açıklanabilirdi.
Savaş sona erince adalar önemini
kaybetti ve uçaklar bir daha gelmemeye başladı. Bu durum yerlileri kargolardan
mahrum kılıyordu. Hayatlarını değiştiren ve onlarda hayranlık uyandıran eşyalar
artık yoktu ve onları geri getirmenin bir yolu olmalıydı. Uçakların iniş yapmasını
sağlamak için kurulan düzenekleri kurmanın, onların gelmesine yardımcı
olacağını düşündüler. Her yıl bunun için yaptıkları ritüeller Kargo Kültü’nün
doğmasına sebep oldu.
Yerliler, askerlerin uçakları indirebilmek
için kullandıkları yöntemleri uygulayarak John Frum’un adaya inmesini
sağlayabileceklerine inanıyorlardı. Bu yüzden başta Vanuatu olmak üzere, Kargo
Kültü’ne yaygın olarak inanılan adalarda bambulardan yapılma havaalanları bulunmaktadır.
Uçağın ineceği pist yakılan ateşlerle aydınlatılırken, kontrol kulesi olarak
tasarlanan yerde John Frum ile iletişim kuracağına ve onu adaya indireceğine
inanan bir uçuş görevlisi bulunur. İniş pistinin dizaynından uçuş görevlisinin
giydiği kıyafetlere ve aksesuarlara kadar her şey normal bir havaalanında
olduğu gibi tasarlanmıştır.
Kargo Kültü, mitlerin nasıl
doğduğunu, ritüellerin nasıl bir ruh hâlinde ortaya çıktığını görmek için
incelenmesi gereken bir inançtır. Bugün modern toplumda varlığını sürdüren
birçok mitin kökeni, Güney Pasifik yerlilerinin kargolarla karşılaşmalarına
benzeyen deneyimlere dayanmaktadır. Bundan birkaç kuşak sonra adalarda
yaşayanlar atalarının II.Dünya Savaşı yıllarında yaşadıkları deneyimin
bilgisine sahip olmasalar bile büyük ihtimalle bambudan yapılma hava
alanlarında John Frum’u beklemeye devam edecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder