Miti inceleyebilmek için, onu
yaratan psikolojiyi anlamak ve en ilkel köklerine kadar inmek gerekir. Esasında
mitin ortaya çıkışı antropolojinin konusudur ve bu kökeni kısaca özetlemek
gerekirse işin temelinde ilkelin mistik deneyimi yatmaktadır.
Ancak başlarken bugün bir anlam karmaşası sonucu çoğu kişinin aklında gerçek
anlamından sapmış bir anlam ifade eden bu kavramları açıklığa kavuşturmak
faydalı olacaktır.
Mistik kelimesi Yunanca mysteria kökünden
gelir ve bugün kullandığımız dilde gizem, gizemli gibi anlamlara
sahiptir. Yani mistik bir deneyim yaşamak için doğaüstü bir deneyim değil,
doğaüstü olarak algılanacak bir deneyim yaşamak gerekir. Örneğin kabilesinin
insanları dışında hiçbir insanla karşılaşmamış bir Polinezya yerlisi için
Avrupalı bir kâşife rastlamak mistik bir deneyimdir. Çünkü rastladığı bu
kâşifin yaşadığı dünyanın gerçekliğinde bir karşılığı yoktur ve onu ancak
yaşadığı dünyanın ötesindeki bazı kavramlar ile açıklayabilir.
Mitin bir anlamlandırma çabası olduğunu
her zaman göz önünde bulundurmak gerek. Bugün bile açıklaması kolay olmayan
meselelerin ardında mistik olaylar aranırken (Piramitleri uzaylıların inşa
ettiği söylentisi gibi) ilkel insanın karşılaştığı olaylarda doğaüstüne
başvurması gayet olağan bir durum. Doğaüstü, ilkel insan için en az görülen ve
hissedilen yaşam kadar gerçektir. Gözlerinin gördüğü her manzarada tanrılar ve
ruhlar bir araya gelmektedir, bugün biz yağmura nem yüklü bulutların sebep
olduğundan ne kadar eminsek bizden birkaç bin kuşak önce yaşayan dedemiz buna
gökyüzünde yaşayan devlerin sebep olduğundan o kadar emindir. Bu doğaüstülük
bugün dindar bir insanın kar tanesinde Tanrı’nın mucizesini görmesi gibi
alegorik bir anlam taşımaz, bizzat gerçek ve doğaüstü iç içe geçmiş durumdadır.
Ölülerden yayılan mikroplardan pek
kimsenin haberinin olmadığı Ortaçağ Avrupası’nda, mikropları taşıyan kedilerin
şeytan ile ilişkilendirilmesi akla gelebilecek en mantıklı açıklamaydı.
Dünyanın güneşin etrafında dönüşünden haberdar olmayan bir Maya yerlisi için
güneş tutulmasının en mantıklı açıklaması Tanrı Kukulkan’ın hissettiği
dayanılmaz açlıktır. Bugün bizim algılayışımızda batıl veya mistik olan her şey
ilkel insanın bilimidir.
Günümüz dünyasında inanç bir
açıklamadan çok bir kabulleniştir ve kişi ne kadar dindar olursa olsun
yaşamının temelinde maddi dünya bulunur. Tanrı, melek, cin gibi doğaüstü
kavramlar en dindar insan için bile maddi dünya ile öteki arasındaki sınırın
diğer tarafındadır. Öteki dünya kavramının oluşumu ayrı bir yazının
konusu, ancak miti anlamaya çalışırken onun bir kabulleniş değil açıklama
olduğunu kavramak gerekir. Bir toplumun mitleri, yerel inanışları incelenirken
toplumun yaşadığı coğrafi ve sosyal koşulların göz önünde bulundurulması
gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder