İnsanlara musallat olan ve zarar
veren bedensiz varlıklara birçok inanışta rastlanmaktadır. Karayip inançlarında
çocukları kandırarak uzak yerlere götüren Douenlerden Maori mitlerinde yer alan
insan yiyen Erintjalara kadar birçok figürü buna örnek gösterebiliriz.
Özellikle şaman ayinlerinde bu varlıklardan korunmak için yapılan ritüeller
büyük yer tutmaktadır. Ancak bugün dâhi toplumumuzda yaygın olan cin inancının
birçok farklı etkileşimi mevcuttur.
Öncelikle cin
kelimesi her zaman doğaüstü bir kavrama atıf yapmayabilir. Cin aynı zamanda görünmeyen
anlamına gelmektedir. Örneğin Anadolu’da yemeğin ağzı kapatılmazsa cin gireceği
söylenir. Burada kast edilen doğaüstü bir varlığın yemeğe dâhil olacağı değil,
gözle görülmeyen mikropların ve hastalıkların bulaşacağıdır.
Cin
inancı hakkında yazmış olmamın birkaç sebebi var. Öncelikle ciddi bir
üretkenlik sıkıntısı yaşayan ve bu yüzden yaygın bir inanışla korkutma yoluna
giden Türk korku filmlerinin satışlarından birkaç bilet eksiltebilirsem kendimi
dünyanın en mutlu insanı olarak göreceğim. Bununla birlikte yaygın olan cin
kavramının doğrudan Kuran ile tanımlanan bir figür olmadığını, İslam öncesi Arap
inanışlarından eski Anadolu mitlerine kadar birçok inançla etkileşim hâlinde
olduğunu düşünüyorum.
Kuran’da
Cinler
Müslümanların kendi aralarında bir
çözüm bulamadıkları ve yüzlerce yıldır tartıştıkları hadis kaynaklarına girme
niyetinde değilim bu yüzden İslam söylencelerinin temel kaynağı olan Kuran’da
yer alan cin kavramı üzerinden gideceğim. Kuran, cinlerin tıpkı insanlar gibi
yaratılmış olduğunu anlatır. Cinler de tıpkı insanlar gibi Allah’ın hükümlerine
uymak için yaratılmışlardır.
Şeytan, Kuran’da
çoğunlukla zannedilenin aksine bir melek değil, cin olarak geçer. Bilindiği
gibi toprağın ateşten üstün olduğunu ve Âdem’in topraktan yaratıldığını
söyleyerek onun önünde eğilmeyi reddetmiştir. Melekler nurdan yaratılan ve
çoğunlukla kendi iradelerine sahip olmayan canlılarken cinler ateşten
yaratılmışlardır ve insanlar gibi irade sahibidirler.
Buradan cinlerin insanlardan önce
yaratılan varlıklar olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Bununla birlikte, cinler
insanlarda var olmayan birtakım yeteneklere sahiplerdir. Ateşten yaratılmış olmak
onları yetenekli kılmaktadır. Kuran’da birkaç yerde cinlerin insanları yoldan
çıkardığından bahsedilmektedir. Ancak Kuran’a göre bu varlıkların bugün yaygın
olarak inanıldığı gibi insanlara fiziksel olarak etki etme yetenekleri mevcut
değildir. Sadece şeytan gibi vesvese verebilmektedirler.
Kuran’a göre
insan yaratılmışların en yücesidir. Cinler insanlardan daha yetenekli olsalar
da, insanların arasından çıkan peygamberlere biat etmekle yükümlüdür. Süleyman
Peygamber, cinlerden kurulan ordulara hükmetme yeteneğine sahiptir. Bununla
birlikte cinler tıpkı insanlar gibi son peygamber olan Muhammed’e biat etmekle
yükümlü kılınmışlardır.
Ezoterik
Kaynaklar ve Havas İlmi
Cin inancının İslam öncesi Arap
toplumunda da yaygın olduğu bilinmektedir. Bu varlıkların çöllerde
yaşadıklarına, bedevilere ve tüccarlara musallat olduklarına inanırlardı. Bu
inanışın kökenine dair birçok tahminde bulunmak mümkün. Bilhassa çöl ortamının
halüsinasyon görmek için oldukça uygun olması ve bazı zehirli canlıların halüsinasyonlara
yol açması bu söylentilerin yayılmasını sağlamış olabilir.
Arap
paganları, bazı hayvanların cinlerle ilişkili olduğuna, bilhassa yılan, akrep
gibi canlıların bu varlıkların sureti olabileceklerine inanırlardı. Bununla
birlikte cinler gerekli ritüeller uygulanarak düşmana zarar vermek, geleceği
görmek gibi amaçlar için kullanılabilirlerdi. Arap toplumunda bu gibi işlerle
uğraşan kâhinlerin ve büyücülerin oldukları bilinmektedir. Arap mitolojisindeki
cin inancının İslam’ın yayılmasıyla etkisini sürdürdüğünü, hatta çeşitli
öğretilerle geniş bir coğrafyaya yayıldığını görmek mümkün. Hatta bugün Türk
toplumunda yaygın olarak inanılan cin figürünün Arap mitlerinin bu tür ezoterik
kaynaklar yoluyla yayılmasıyla oluştuğu tahmin edilebilir
Cinlerin insanların işleri için
kullanılıp kullanılmayacağı İslam dünyasında ciddi bir tartışma konusu
olmuştur. Kuran’a göre Süleyman Peygamber başta olmak üzere bazı peygamberler
cinlere hükmederek onları hizmetçi olarak kullanabilmekte, hatta saray
yaptırabilmektedirler. Bazı yorumcular cinlere hükmetmenin ancak peygamberlerin
işi olduğunu söylerken bazıları ise bunun mümkün olduğunu ancak günah olduğunu
düşünmektedir. Cinlerin özelliklerini anlatan ve onlardan faydalanmak için bazı
ritüeller gösteren havas kaynakları mevcuttur.
İmam Şibli’nin
Cinlerin Esrarı kitabı bu kaynaklar arasında önemli bir
yere sahiptir. İmam Şibli bu kitabı çeşitli âlimlerin ve Mutezile gibi aklı ön
plana alan İslam öğretilerinin fikirlerini çürütmek ve cinlerin varlığını ispat
etmek için yazmıştır. Bu kitapta ciddi bir mitolojik kurguya rastlamak
mümkündür.
Kitaba göre
cinlerin atası Âdem’den 2000 yıl önce yaratılmıştır. Cinlerin hammaddesi zehirli
ateştir. Bu varlıklar yılan kılığında, kara bir köpek şeklinde ve uçan bir
rüzgâr suretinde olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların cinler âlemindeki
kavimleri teşkil etmesi mümkündür.
Bugün
toplumda cinlerle ilgili yaygın olan söylentilerin bu kitaptan kaynaklanması
mümkün. Zira İmam Şibli, cinlerin insanlara musallat olabileceğinden, hatta
dikkat edilmezse insanlarla birlikte yemek yiyip onlarla ilişkiye
girebileceğinden bahseder. Cinlerin “Hin” adı verilen bir alt sınıfı
bulunmaktadır ve bunlar yoldan çıkmış, şeytanın yoldaşı olmuş varlıklardır.
İnsanlara musallat olup onları korkutan, onlarla alay edenler de genellikle bunlardır.
Islık çalmanın veya tuvalete sol ayakla girmenin cinleri çağıracağına dair
yaratıcı söylentilerin birçoğu bu kitapta geçmektedir.
Firdevsi’nin Davetname
eseri de cinler için rehber niteliğinde başka bir eserdir. Bu eserde
cinlerin çeşitleri ve işlevleri anlatılmakta, onları çağırmak için gerekli olan
ritüeller belirtilmektedir. Bu kitap güneşin ve ayın gökyüzündeki konumuna göre
yapılacak ritüelleri anlatmaktadır. Eğer günah-sevap sayacını kendi aleyhinizde
çalıştırmak veya zahmet istediğiniz kişiyi kendinize âşık etmek isterseniz eşsiz
bir kaynak olduğunu belirtmek gerekir.[1]
Türk
Toplumundaki Cin İnancının Genel Bir Tasviri
Tabloya bakınca toplumdaki cin
inancının Kuran’dan çok ezoterik öğretilere dayandığı görülüyor. Bununla
birlikte İslam öncesi Türk inanışlarında birçok kötü ruh tasviri bulunmaktaydı.
Tüm bu inanışların bugün cin figüründe canlandığını söylemek yanlış olmaz.
Örneğin
Türkler albastı adı verilen, loğusalara dadanan bir varlığa inanırlardı.
Bu inancın kökeni Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır. Bugün Anadolu’nun bazı
yerlerinde albastı veya al karısı yerine cin tabiri kullanılmaktadır.
Yeni evlenen veya doğum yapan kadınları cinlerden koruyabilmek için kurşun
dökme, muska hazırlama gibi önlemler alındığı bilinmektedir.
Türkler,
demirin koruyucu bir nesne olduğuna inanırlardı. Kurşun dökmenin onları kötü
ruhlardan koruduklarına inanıyorlardı. Bugün cinlerden korunmak için kurşun
dökme ritüellerinin uygulanması bu figürde eski Türk inanışlarının etkisinin
olduğunu göstermektedir. Hatta bu ritüel gerçekleştirilirken belli bir ritimle
bir şeyler söylemek de İslam öncesi Türk ritüellerinin kötü ruhlara karşı hâlâ
etkili olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak bunlara
rağmen figürün ağırlıklı olarak Arap mitolojisinden ve bunların ezoterik
kaynaklar yoluyla yaygınlaşmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
[1] Murat
Bardakçı 2005 yılında Hürriyet’teki köşe yazısında bu kitaptan bahsetmişti.
Amacı Osmanlı’daki havas ilmi konusunda bilgi vermekti, ancak kitapta insanları
âşık etmek için çağrılabileceği söylenen Urumhamatahayil’den bahsedince
yüzlerce kişinin kendisine daha fazla bilgi için mail attığından şikâyet etti.
O dönemlerde mâlum cini çağırmak için mezarlıklardan toprak toplayanların
olduğu biliniyor.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/08/15/687174.asp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder