11 Mayıs 2015 Pazartesi

Türk Toplumundaki "Üç Harfli" Mitosu ve Kökenleri

Davetname'deki cin tasvirlerinden biri
            İnsanlara musallat olan ve zarar veren bedensiz varlıklara birçok inanışta rastlanmaktadır. Karayip inançlarında çocukları kandırarak uzak yerlere götüren Douenlerden Maori mitlerinde yer alan insan yiyen Erintjalara kadar birçok figürü buna örnek gösterebiliriz. Özellikle şaman ayinlerinde bu varlıklardan korunmak için yapılan ritüeller büyük yer tutmaktadır. Ancak bugün dâhi toplumumuzda yaygın olan cin inancının birçok farklı etkileşimi mevcuttur.

Öncelikle cin kelimesi her zaman doğaüstü bir kavrama atıf yapmayabilir. Cin aynı zamanda görünmeyen anlamına gelmektedir. Örneğin Anadolu’da yemeğin ağzı kapatılmazsa cin gireceği söylenir. Burada kast edilen doğaüstü bir varlığın yemeğe dâhil olacağı değil, gözle görülmeyen mikropların ve hastalıkların bulaşacağıdır.

Cin inancı hakkında yazmış olmamın birkaç sebebi var. Öncelikle ciddi bir üretkenlik sıkıntısı yaşayan ve bu yüzden yaygın bir inanışla korkutma yoluna giden Türk korku filmlerinin satışlarından birkaç bilet eksiltebilirsem kendimi dünyanın en mutlu insanı olarak göreceğim. Bununla birlikte yaygın olan cin kavramının doğrudan Kuran ile tanımlanan bir figür olmadığını, İslam öncesi Arap inanışlarından eski Anadolu mitlerine kadar birçok inançla etkileşim hâlinde olduğunu düşünüyorum.

Kuran’da Cinler

            Müslümanların kendi aralarında bir çözüm bulamadıkları ve yüzlerce yıldır tartıştıkları hadis kaynaklarına girme niyetinde değilim bu yüzden İslam söylencelerinin temel kaynağı olan Kuran’da yer alan cin kavramı üzerinden gideceğim. Kuran, cinlerin tıpkı insanlar gibi yaratılmış olduğunu anlatır. Cinler de tıpkı insanlar gibi Allah’ın hükümlerine uymak için yaratılmışlardır.
Şeytan, Kuran’da çoğunlukla zannedilenin aksine bir melek değil, cin olarak geçer. Bilindiği gibi toprağın ateşten üstün olduğunu ve Âdem’in topraktan yaratıldığını söyleyerek onun önünde eğilmeyi reddetmiştir. Melekler nurdan yaratılan ve çoğunlukla kendi iradelerine sahip olmayan canlılarken cinler ateşten yaratılmışlardır ve insanlar gibi irade sahibidirler.

            Buradan cinlerin insanlardan önce yaratılan varlıklar olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Bununla birlikte, cinler insanlarda var olmayan birtakım yeteneklere sahiplerdir. Ateşten yaratılmış olmak onları yetenekli kılmaktadır. Kuran’da birkaç yerde cinlerin insanları yoldan çıkardığından bahsedilmektedir. Ancak Kuran’a göre bu varlıkların bugün yaygın olarak inanıldığı gibi insanlara fiziksel olarak etki etme yetenekleri mevcut değildir. Sadece şeytan gibi vesvese verebilmektedirler.
Kuran’a göre insan yaratılmışların en yücesidir. Cinler insanlardan daha yetenekli olsalar da, insanların arasından çıkan peygamberlere biat etmekle yükümlüdür. Süleyman Peygamber, cinlerden kurulan ordulara hükmetme yeteneğine sahiptir. Bununla birlikte cinler tıpkı insanlar gibi son peygamber olan Muhammed’e biat etmekle yükümlü kılınmışlardır.

Ezoterik Kaynaklar ve Havas İlmi

            Cin inancının İslam öncesi Arap toplumunda da yaygın olduğu bilinmektedir. Bu varlıkların çöllerde yaşadıklarına, bedevilere ve tüccarlara musallat olduklarına inanırlardı. Bu inanışın kökenine dair birçok tahminde bulunmak mümkün. Bilhassa çöl ortamının halüsinasyon görmek için oldukça uygun olması ve bazı zehirli canlıların halüsinasyonlara yol açması bu söylentilerin yayılmasını sağlamış olabilir.
Arap paganları, bazı hayvanların cinlerle ilişkili olduğuna, bilhassa yılan, akrep gibi canlıların bu varlıkların sureti olabileceklerine inanırlardı. Bununla birlikte cinler gerekli ritüeller uygulanarak düşmana zarar vermek, geleceği görmek gibi amaçlar için kullanılabilirlerdi. Arap toplumunda bu gibi işlerle uğraşan kâhinlerin ve büyücülerin oldukları bilinmektedir. Arap mitolojisindeki cin inancının İslam’ın yayılmasıyla etkisini sürdürdüğünü, hatta çeşitli öğretilerle geniş bir coğrafyaya yayıldığını görmek mümkün. Hatta bugün Türk toplumunda yaygın olarak inanılan cin figürünün Arap mitlerinin bu tür ezoterik kaynaklar yoluyla yayılmasıyla oluştuğu tahmin edilebilir

            Cinlerin insanların işleri için kullanılıp kullanılmayacağı İslam dünyasında ciddi bir tartışma konusu olmuştur. Kuran’a göre Süleyman Peygamber başta olmak üzere bazı peygamberler cinlere hükmederek onları hizmetçi olarak kullanabilmekte, hatta saray yaptırabilmektedirler. Bazı yorumcular cinlere hükmetmenin ancak peygamberlerin işi olduğunu söylerken bazıları ise bunun mümkün olduğunu ancak günah olduğunu düşünmektedir. Cinlerin özelliklerini anlatan ve onlardan faydalanmak için bazı ritüeller gösteren havas kaynakları mevcuttur.

İmam Şibli’nin Cinlerin Esrarı kitabı bu kaynaklar arasında önemli bir yere sahiptir. İmam Şibli bu kitabı çeşitli âlimlerin ve Mutezile gibi aklı ön plana alan İslam öğretilerinin fikirlerini çürütmek ve cinlerin varlığını ispat etmek için yazmıştır. Bu kitapta ciddi bir mitolojik kurguya rastlamak mümkündür.
Kitaba göre cinlerin atası Âdem’den 2000 yıl önce yaratılmıştır. Cinlerin hammaddesi zehirli ateştir. Bu varlıklar yılan kılığında, kara bir köpek şeklinde ve uçan bir rüzgâr suretinde olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların cinler âlemindeki kavimleri teşkil etmesi mümkündür.
Bugün toplumda cinlerle ilgili yaygın olan söylentilerin bu kitaptan kaynaklanması mümkün. Zira İmam Şibli, cinlerin insanlara musallat olabileceğinden, hatta dikkat edilmezse insanlarla birlikte yemek yiyip onlarla ilişkiye girebileceğinden bahseder. Cinlerin “Hin” adı verilen bir alt sınıfı bulunmaktadır ve bunlar yoldan çıkmış, şeytanın yoldaşı olmuş varlıklardır. İnsanlara musallat olup onları korkutan, onlarla alay edenler de genellikle bunlardır. Islık çalmanın veya tuvalete sol ayakla girmenin cinleri çağıracağına dair yaratıcı söylentilerin birçoğu bu kitapta geçmektedir.

Firdevsi’nin Davetname eseri de cinler için rehber niteliğinde başka bir eserdir. Bu eserde cinlerin çeşitleri ve işlevleri anlatılmakta, onları çağırmak için gerekli olan ritüeller belirtilmektedir. Bu kitap güneşin ve ayın gökyüzündeki konumuna göre yapılacak ritüelleri anlatmaktadır. Eğer günah-sevap sayacını kendi aleyhinizde çalıştırmak veya zahmet istediğiniz kişiyi kendinize âşık etmek isterseniz eşsiz bir kaynak olduğunu belirtmek gerekir.[1]

Türk Toplumundaki Cin İnancının Genel Bir Tasviri

            Tabloya bakınca toplumdaki cin inancının Kuran’dan çok ezoterik öğretilere dayandığı görülüyor. Bununla birlikte İslam öncesi Türk inanışlarında birçok kötü ruh tasviri bulunmaktaydı. Tüm bu inanışların bugün cin figüründe canlandığını söylemek yanlış olmaz.
Örneğin Türkler albastı adı verilen, loğusalara dadanan bir varlığa inanırlardı. Bu inancın kökeni Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır. Bugün Anadolu’nun bazı yerlerinde albastı veya al karısı yerine cin tabiri kullanılmaktadır. Yeni evlenen veya doğum yapan kadınları cinlerden koruyabilmek için kurşun dökme, muska hazırlama gibi önlemler alındığı bilinmektedir.
Türkler, demirin koruyucu bir nesne olduğuna inanırlardı. Kurşun dökmenin onları kötü ruhlardan koruduklarına inanıyorlardı. Bugün cinlerden korunmak için kurşun dökme ritüellerinin uygulanması bu figürde eski Türk inanışlarının etkisinin olduğunu göstermektedir. Hatta bu ritüel gerçekleştirilirken belli bir ritimle bir şeyler söylemek de İslam öncesi Türk ritüellerinin kötü ruhlara karşı hâlâ etkili olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak bunlara rağmen figürün ağırlıklı olarak Arap mitolojisinden ve bunların ezoterik kaynaklar yoluyla yaygınlaşmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.



[1] Murat Bardakçı 2005 yılında Hürriyet’teki köşe yazısında bu kitaptan bahsetmişti. Amacı Osmanlı’daki havas ilmi konusunda bilgi vermekti, ancak kitapta insanları âşık etmek için çağrılabileceği söylenen Urumhamatahayil’den bahsedince yüzlerce kişinin kendisine daha fazla bilgi için mail attığından şikâyet etti. O dönemlerde mâlum cini çağırmak için mezarlıklardan toprak toplayanların olduğu biliniyor.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/08/15/687174.asp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder