Tufan söylencelerinden bahsetmeden
önce türeyiş kavramını ele almak gerekir. Türeyiş, belli bir kavmin veya
genel olarak insan nüfusunun var olduğu zamanı değil, şans eseri veya
tanrı(lar)ın isteğiyle kurtulan birkaç insanın insanlığı tekrar var etmesini ifade
eder. Örneğin Türk söylencelerindeki Asena Destanı zannedildiği gibi bir yaratılış
söylencesi değildir. Çünkü hikâyenin başlangıcından önce insanlar
mevcuttur, hatta Asena ile çiftleşen kişi bir savaş sonucunda kollarını ve
bacaklarını kaybetmiştir. Asena ile birlikte olarak sadece kendisinin kaldığı
kavmi diriltmiştir. Tufan hikâyesini de bu bağlamda, bir yaratılış hikâyesi
olarak değil insanlığın geçtiği önemli aşamalardan biri olarak okumak faydalı
olacaktır.
Tanrı’nın
insanların yaptıklarından memnun olmadığı için onları Tufan ile
cezalandırdığını anlatan hikâyelere Eski Yunan söylencelerinden Hint
destanlarına kadar rastlayabiliriz. Hatta Kızılderili mitoslarında da tufan ile
ilgili hikâyeler mevcuttur. Ancak Ortadoğu havzasındaki Tufan hikâyelerinde bir
benzerlik gözlemleyebiliriz. Bilhassa Sümer, Babil, Ugarit Tufan
söylenceleriyle bugün Kuran’da yer alan ve kökeni Tevrat’a dayanan Nuh Tufanı
hikâyesi arasında büyük bir benzerlik bulunmaktadır.
Tevrat’taki
Hikâye: Tanrı’dan Gelen Felâket
Bugün Nuh Tufanı olarak bildiğimiz
hikâye Eski Ahit’te, Yaratılış kısmında yer 6. ve 10.bölümler arasında yer
alıyor. Bununla birlikte Mezmurlar ve İşaya bölümlerinde de hikâyeye sık sık
atıflar yapılmaktadır. Hikâyenin ana karakteri olan Nuh, iyiliği ve
erdemliliğiyle Tanrı’nın lutfunu kazanan biridir. İnsanların yoldan çıktığı,
günahkârlığın hiç olmadığı kadar arttığı bir zamanda yaşamaktadır ve bu zamanda
erdemli kalabilmesi Yehova’nın gözüne girmesini sağlamıştır. İnsanlığı
yarattığına pişman olmuşken ve bütün yaratılanları yok edecekken Nuh’un varlığı
onu mutlu eder. Daha sonra Nuh’a insanlığı yok edeceğini söyleyerek kendisini,
ailesini ve bazı hayvanları kurtarmak için bir gemi inşa etmesini söyler. Eşi,
oğulları, gelini ile birlikte bineceği gemiye her cinsin soyunu devam ettirebilmek
için bir dişi ve bir erkek hayvan alması emredilir.
Tanrı Dünya’ya
kırk gün kırk gece şiddetli bir yağmur yağdıracak ve Nuh’un gemisi dışında
kalan bütün yaratılmışları sular altında bırakarak helâk edecektir. Dünya elli
gün sular altında kaldıktan sonra Yehova gönderdiği rüzgârlarla suların
inmesini ve yeryüzünün tekrar ortaya çıkmasını sağlar. Yaşayan bütün canlılar,
Nuh sayesinde tufandan kurtulanların soyundan gelmektedirler. Nuh ile tekrar
konuşur ve gemiden çıkmalarını, dünyaya yerleşip üremelerini anlatır. Kuşlar,
balıklar ve diğer hayvanlar insanların emrine verilmiştir. Tevrat’a, Kitabı
Mukaddes’e ve en nihayetinde Kuran’a göre medeniyetin temeli bu tufandan sonra
atılır.
Nuh Tufanı hikâyesi büyük ölçüde
Mezopotamya mitoslarından kaynaklanmaktadır. Ancak Orta Doğu havzasındaki tufan
söylencelerinin birbirlerine benzediklerini de belirtmek gerekir. Sümer, Babil
söylenceleriyle Eski Ahit arasındaki benzerlik dikkat çekiciyken, Eski Yunan
mitoslarında da Zeus’un insanlara öfkelenip dünyayı sular altında bıraktığı bir
hikâye mevcuttur.
Sümer
Tufan Mitosu
Ziggurat adı verilen Sümer
tapınaklarının bugünkü ibadethane mimarisinde de etkisi bulunmaktadır.
Zigguratlar çoğunlukla yükselti yerlere yapılırlardı. Genellikle zannedildiği
gibi bunun tek sebebi tanrılara yakın olmak değildi. Kuleli yapılar olan
zigguratlar, delta taşkınlarına ve olası bir sel baskınına karşı sığınak işlevi
görüyorlardı. Bununla birlikte Sümer tufan efsanesinin de durumda etkisi olduğu
söylenebilir, zira Sümer tanrısı da dünyayı insanlara öfkelenerek sular altında
bırakmıştır ve bu öfkenin nüksetmeyeceğini kimse garanti edemez. Babil tufan
mitosu da büyük ölçüde Sümerlerden kaynaklandığı için bu hikâyenin üzerinde
durmak faydalı olacaktır.
Sümer hikâyesinde Nuh’un yerini Kral
Ziusudra almaktadır. Bu efsane Gılgamış Destanı’nda yer almaktadır.
Ölümsüzlüğün sırrını arayan Gılgamış, bunun için ölümsüz olan Ziusudra’ya
başvurur ve hikâyesini dinler. Ziusudra, Sippar kentinin kralıdır. Tanrıların
emirlerini yerine getirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen, soylu bir adamdır. Tufan
kararının sebebi bilinmese de, tanrıların insanlardan zaman zaman rahatsız
olduğu söylencelerde yer almaktadır. Enki, diğer tanrıların insanlığı yok etme
girişiminden hoşlanmaz ve bir şeyler yapma ihtiyacı hissederek tanrıların bu
planını Ziusudra’ya anlatır. Tanrıların planlarını insanlara anlatmamaya dair
yemin ettiği için, Ziusudra’ya bir tapınağın önünde beklemesini emreder ve
içeriye girip kendi kendine konuşarak onun anlatılanları duymasını sağlar.
Ziusudra,
Enki’nin kendisine gösterdiği yolla bir gemi inşa edecek, tıpkı Nuh hikâyesinde
olduğu gibi hayvanları bu gemiye soylarını devam ettirebilecek bir şekilde
dolduracaktır. Dünya 7 gün süren tufan ile sular altında kalır. Ziusudra’nın
gemiye doldurduğu canlılar dışında bütün yaratılmışlar yok olur. Ziusudra ise
bu olaydan sonra tanrılara kurbanlar sunarak önlerinde eğilir ve onlar
tarafından ölümsüzlük ile ödüllendirilir.
Ortadoğu’daki
Diğer Tufan Hikâyeleri
Babil tufan hikâyesi, Sümer
mitosunun biraz değiştirilmiş hâlidir. Tanrı Ea, Utnapiştim’e yaşayanların
çoğunluğunu koyarak canlı soyunu devam ettirebileceği bir gemi yapmasını
emreder. İnsanlık Enlil’in öfkesini çekmiş ve tanrılar dünyayı yok etmeye karar
vermiştir. Bu tufan Sümer hikâyesinde olduğu gibi 7 gün sürer ve sadece
Utnapiştim’in gemisindekiler hayatta kalarak yaşamı devam ettirirler.
Yunan söylencesinde ise diğerlerinde
olduğu gibi yoldan çıkmış bir ölümlüler ırkı söz konusudur. Ancak Zeus, her
şeye rağmen iyi ve erdemli insanlara rastlayacağı ümidiyle ölümlülerin arasına
girer ve insan kılığında dolaşmaya başlar. Gördüğü her şey onu dehşete düşürür.
İnsanlar bencil, çıkarcı ve yoldan çıkmış varlıklar hâline gelmişlerdir. Ancak
umudunu kaybetmez ve Arkadia kralı Lykaon’un sarayına yaklaşır. Zeus, kendisini
saraydan kovmak isteyen Lykaon’a kim olduğunu söyler. Lykaon da gece yarısı
sarayına gelen bu davetsiz misafirin gerçekten bir ölümsüz olup olmadığını anlamak
için kendisini misafir eder ve bir ziyafet hazırlar.
Ancak Zeus,
önüne gelen yemekten pek hazzetmeyecektir. Çünkü Arkadialıların insanları
öldürüp yemek gibi bir adetleri vardır. Zeus’a ikram edilen tabakta ise bir
adamın eli, ayağı ve ciğerleri yer almaktadır. Zeus, masayı devirerek oradan
çıkar ve insanların bu küstahlığını onların üzerine denizleri taşıran rüzgârlar
göndererek cezalandırır. İnsan ırkı Prometheus’un denizin altına inerek onları
ortaya çıkarmasına kadar yok olacaktır.
Mitosun
Kökenleri
İstanbul Boğazı’nın bugünkü hâlini
M.Ö.8000 ile 7000 arasında aldığı tahmin edilmektedir. Bu konuda başka teoriler
mevcut olsa da, yaygın kanı bu yöndedir. Akdeniz’in suları Marmara’yı basınca,
Marmara’nın suyu yükselerek İstanbul üzerinden Karadeniz’e akmaya başlamıştır.
Başka bir kanı da Karadeniz’in eskiden bir göl olduğu ve buzulların erimesi
sonucu yükselen suların İstanbul üzerinden buraya aktığı yönündedir. Her iki
teorinin de doğru olabilmesi için bölgede ciddi bir felâket olması gerekir.
Öncelikle Ağrı Dağı’nda Nuh’un
gemisinin bulunduğuyla ilgili söylentilerin bilim dışı safsatalar olduğunu
belirtmek gerek. Ancak bölgede efsanelerde anlatıldığı gibi olmasa da coğrafi
bir afetin yaşandığını söylemek mümkün. Dr.Robert Ballard’ın araştırmaları,
Karadeniz’in bir tufanla oluştuğunu ortaya koymaktadır. Ballard’ın 2012 yılında
ABC News’te yaptığı bir açıklamaya göre, Buzul Çağı’ndan kalan buzullar
M.Ö.5600 yılında erimeye başlamış ve bütün dünyada sel baskınları yaşanmıştır.
Bu baskınlar sonucu tatlı su ile dolu olan Karadeniz 300 gün boyunca Akdeniz’in
yükselen suyuyla dolmuş, Avrupa ve Asya’da kitlesel hayvan göçleri görülmüştür.
Bazı yerleşim
alanlarının da bu afetle birlikte sular altında kalmış olması mümkün.
Mezopotamya mitlerinde, Eski Yunan söylencelerinde, İrlanda’dan Hindistan’a
kadar yaygın bir havzada anlatılan tufan hikâyelerinin, buzulların erimesiyle yaşanan
bu sel baskınlarından kaynaklanıyor olması yüksek bir ihtimaldir.
-------------------
*Jeoloji hâkim olduğum bir alan olmadığı için son bölümde bazı hatalar yapmış olabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder