14 Nisan 2015 Salı

Toprağa Üflenen Ruh




            Çamurdan yaratılış mitosu, semavi dinlerden önce Sümerlerden Yunanlılara kadar bu birçok toplumun efsanelerinde geçen bir söylencedir. Semavi dinlerin yayıldıkları havzadaki birçok inanıştan etkilendiği hatta bazı hikâyelerin Tevrat, İncil ve Kuran’da aktarıldığı bilinmektedir ancak bu durumu tek başına semavi dinlerin kendilerinden önceki inançlardan alıntı yaptığıyla açıklamak mümkün değil.  Çünkü buna benzer hikâyeleri eski Asya mitlerinden Kızılderili inanışlarına kadar görmekteyiz.
Bu mitosu açıklamadan önce insanın yaratılış hikâyelerindeki yerini bilmek elzemdir. Kitabı Mukaddes’teki yaratılış hikâyesi Tanrı’nın evrende yalnız başına otururken bir değişikliğe karar verip ışık olsun [1]demesiyle başlar. Bu ışık esasında insanın ve göksel âlemin özüdür. İslam inancındaki “nur” da bunun gibi bir özdür. Tanrı, insanların bedenini çamurdan yoğurarak ruhlarını bu nurdan üfler ve onları ebedi yaşamlarını belirlemek için sınava tabii tutulacakları ölümlü dünyaya gönderir.
Hıristiyan teolojisi beden ve ruh arasındaki açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi Âdem fiziki dünyanın ilk insanıdır ve İsa aynı görevi Göksel Dünya için üstlenmektedir. Fiziki dünyada yer edinmek için bir anneden doğmuş olmak yeterlidir ancak Tanrı’nın Krallığı’nda –Yehova Şahitleri misyonerleriyle karşılaştıysanız böyle şeyler duymuşsunuzdur- var olabilmek için bu Krallığın ilk ferdi olan İsa’nın yolundan gitmek gerekir.
Kısacası insanı oluşturan ölümlü bir beden ve bu bedene zuhur eden ruhtur. Bu yazımda toprağın yoğrularak bedene dönüşmesini konu alacağım.


Sümer Mitlerinde Çamurdan Yaratılış
            Sümer inançlarına göre insanın yaratılışının sebebi tanrıların kendilerine tapınacak ve hizmet edecek varlıklara ihtiyaç duymalarıdır. Enki ve Enlil başta kendilerine ibadet etmeleri için tahıl tanrıçası Aşnan ile sığır tanrı Lahar’ı yaratmışlardır. Ancak bu tanrılar kendi aralarında bitmek bilmeyen bir kavgaya tutuşarak asıl vazifelerini unuturlar ve Enki bunun üzerine insanı yaratmaya karar verir. Bu görev ise Tanrıça Nammu ile doğum tanrısı Ninmah’a düşecektir. Ninmah ve Nammu, insanı yaratmak için malzeme olarak denizlerin altındaki balçığı kullanırlar. İnsan, şekil olarak tanrılara benzemektedir ancak onların sahip olduğu ölümsüzlüğe sahip değildir. Tanrılar, insanın yaratılışını kutlamak için içkili bir eğlence düzenlerler ve insan sahip olduğu kusurları tanrıların sarhoşluğuna borçludur.

            Birçok Sümerolog, semavi inanışlardaki temel konuların Sümer mitlerinden kaynaklandığını iddia etmektedir. Sümer yaratılış söylencesinin, İbranilerin Babil sürgününden sonra yayılmaya başladığı ve zamanla değişime uğrayarak Eski Ahit’te yer aldığı bu konuda en çok dile getirilen iddialardan biridir.


Topraktan Yaratılışın Yunan Mitolojisindeki Kökeni
            Öncelikle Yunan mitolojisinin temel kaynaklarının Homeros gibi Yunanlı yazarların metinleri olduğunu belirtmek gerekir. Bu kaynaklarda insanın yaratılışıyla ilgili pek fazla mevcut değil. Bunlar daha çok Olympos’taki tanrıların yaratılışını, yaşayışlarını ve kahramanların maceralarını ele almaktadır. Ancak Yunan söylencelerinde insanın yaratılışına dair birçok farklı söylence mevcuttur.

            Plâtoncu anlayışa göre insan toprağın yaratıcılığı sayesinde var olmuştur. Platon’un teorisinde topraktan doğmuş ve formunu kendi kendine dönüşümler geçirerek bulmuştur. Gegeneis adı verilen bu söylencede bir evrim söz konusu. İlk insanlar, topraktan çıkan meşe ve taş arası bir varlıktan doğmuşlar, çeşitli değişimler geçirerek bugünkü hâllerini almışlardır. Hesiodos ise eserlerinde insanın yine topraktan var olduğunu ancak formunu maharetli bir çömlek ustasının ellerinde bulduğunu anlatır. Bu inanışın Yunan söylencelerinde daha yaygın olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanları şekillendirmeyi akıl eden ilk çömlek ustası Hephaistos’tur ancak onun yerini zamanla Prometheus almıştır. Hatta Prometheus’un insanı çamurdan yoğurarak yaratması onun büyük bedeller ödemesine sebep olmuştur. Yarattığı bu kusurlu varlığı soğuklardan koruyabilmek için tanrıların ateşini çalan Prometheus, bu cüretinin bedelini ciğerlerini her gün kartalların kemireceği Kafkas Dağları’na zincirlenerek ödemiştir.

Diğer Toplumlardaki Hikâyeler
            Türk söylencelerinde de insanın topraktan yaratıldığını görmek mümkündür. Türkler, yeryüzü yaratılmadan önce her yerde sonsuz bucaksız bir okyanus olduğuna inanırlardı. Ancak insanın hammaddesi toprak olarak bilinmektedir. Kayra Han, emrindeki bir varlık olan Kişi’ye toprağın dibindeki balçığı çıkartmasını ve bunu şekillendirerek insanı yaratmasını emreder. Kişi, Kayra Han’dan toprak sakladığı için ilk günahı işleyecek ve insanların sınanmasının bir parçası olacaktır. Erlik Han, İslam öncesi Türk inanışlarında şeytan figürü olarak bilinmektedir ve bu Kişi’nin Kayra Han tarafından lanetlendikten sonra aldığı isimdir.
Eski İran söylencelerinde de insanların çamurdan yaratıldığıyla ilgili hikâyelere rastlamak mümkündür. Hatta Farsçada Kil-Şah diye bir kelime bulunmaktadır ve bu tabir “insan, yaratılmış” gibi anlamlara gelmektedir.

            Çamurdan yaratılış hikâyelerinde toprak ana figürünün önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü toprak her zaman anne ile özdeşleşmiştir ve toprağın üretkenliği ile bir annenin doğurganlığı arasında benzerlik kurulmuştur.[2] Kaldı ki gerek Türk gerekse Yunan söylencelerinde bu durumu açıkça görmek mümkün.

            Bununla birlikte toprak işçiliği de söylencelerde etkili olmuştur. Sümerlerin toprak işçiliğinde gelişmiş oldukları bilinmektedir. Hatta bugün onlardan kalan eşyaların ve tabletlerin birçoğu kilden elde edilmiş materyallerdir. Aynı durum Hititler gibi ilkçağ uygarlıklarında ve Yunanlılarda da geçerlidir. Öyle ki Yunanlılar insanın toprağı işleme zanaatını tanrılardan öğrendiklerine inanmışlardır. Toprağı ustaca işleyen bu uygarlıklar, insanın da böyle bir zanaat sonucunda ortaya çıktıklarına inanmışlardır. Semavi dinlerde kendine yer bulmasıyla bugün dâhi etkisini yitirmemiş olan topraktan yaratılış inancının birçok farklı kültürde benzer bir şekilde zuhur etmesini insanın toprağa yüklediği anlamlar ve ondan faydalanış biçimiyle açıklamak mümkün.




[1] Konuyla alâkası yok ama Latin dillerinde Tanrı Deus, Dieu gibi isimlerle anılır. Hintçede ise Diva demektir ve bu kelimelerin hepsi ışık kökünden gelir. Bunu başka bir yazıda ele alabilirim.
[2] Bu meseleyi daha önceki bir yazımda ele almıştım: http://gizemvesoylence.blogspot.com.tr/2015/03/yeryuzunun-comert-ruhu-toprak-ana.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder