Çamurdan yaratılış mitosu, semavi
dinlerden önce Sümerlerden Yunanlılara kadar bu birçok toplumun efsanelerinde
geçen bir söylencedir. Semavi dinlerin yayıldıkları havzadaki birçok inanıştan
etkilendiği hatta bazı hikâyelerin Tevrat, İncil ve Kuran’da aktarıldığı
bilinmektedir ancak bu durumu tek başına semavi dinlerin kendilerinden önceki
inançlardan alıntı yaptığıyla açıklamak mümkün değil. Çünkü buna benzer hikâyeleri eski Asya mitlerinden
Kızılderili inanışlarına kadar görmekteyiz.
Bu mitosu
açıklamadan önce insanın yaratılış hikâyelerindeki yerini bilmek elzemdir. Kitabı
Mukaddes’teki yaratılış hikâyesi Tanrı’nın evrende yalnız başına otururken bir
değişikliğe karar verip ışık olsun [1]demesiyle
başlar. Bu ışık esasında insanın ve göksel âlemin özüdür. İslam inancındaki “nur”
da bunun gibi bir özdür. Tanrı, insanların bedenini çamurdan yoğurarak
ruhlarını bu nurdan üfler ve onları ebedi yaşamlarını belirlemek için sınava
tabii tutulacakları ölümlü dünyaya gönderir.
Hıristiyan
teolojisi beden ve ruh arasındaki açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bilindiği gibi Âdem fiziki dünyanın ilk insanıdır ve İsa aynı görevi Göksel
Dünya için üstlenmektedir. Fiziki dünyada yer edinmek için bir anneden doğmuş
olmak yeterlidir ancak Tanrı’nın Krallığı’nda –Yehova Şahitleri misyonerleriyle
karşılaştıysanız böyle şeyler duymuşsunuzdur- var olabilmek için bu Krallığın
ilk ferdi olan İsa’nın yolundan gitmek gerekir.
Kısacası
insanı oluşturan ölümlü bir beden ve bu bedene zuhur eden ruhtur. Bu yazımda toprağın
yoğrularak bedene dönüşmesini konu alacağım.
Sümer
Mitlerinde Çamurdan Yaratılış
Sümer inançlarına göre insanın
yaratılışının sebebi tanrıların kendilerine tapınacak ve hizmet edecek
varlıklara ihtiyaç duymalarıdır. Enki ve Enlil başta kendilerine ibadet
etmeleri için tahıl tanrıçası Aşnan ile sığır tanrı Lahar’ı yaratmışlardır.
Ancak bu tanrılar kendi aralarında bitmek bilmeyen bir kavgaya tutuşarak asıl
vazifelerini unuturlar ve Enki bunun üzerine insanı yaratmaya karar verir. Bu
görev ise Tanrıça Nammu ile doğum tanrısı Ninmah’a düşecektir. Ninmah ve Nammu,
insanı yaratmak için malzeme olarak denizlerin altındaki balçığı kullanırlar.
İnsan, şekil olarak tanrılara benzemektedir ancak onların sahip olduğu
ölümsüzlüğe sahip değildir. Tanrılar, insanın yaratılışını kutlamak için içkili
bir eğlence düzenlerler ve insan sahip olduğu kusurları tanrıların sarhoşluğuna
borçludur.
Birçok Sümerolog, semavi inanışlardaki temel konuların
Sümer mitlerinden kaynaklandığını iddia etmektedir. Sümer yaratılış
söylencesinin, İbranilerin Babil sürgününden sonra yayılmaya başladığı ve
zamanla değişime uğrayarak Eski Ahit’te yer aldığı bu konuda en çok dile
getirilen iddialardan biridir.
Topraktan
Yaratılışın Yunan Mitolojisindeki Kökeni
Öncelikle Yunan mitolojisinin temel
kaynaklarının Homeros gibi Yunanlı yazarların metinleri olduğunu belirtmek
gerekir. Bu kaynaklarda insanın yaratılışıyla ilgili pek fazla mevcut değil. Bunlar daha çok Olympos’taki tanrıların yaratılışını,
yaşayışlarını ve kahramanların maceralarını ele almaktadır. Ancak Yunan
söylencelerinde insanın yaratılışına dair birçok farklı söylence mevcuttur.
Plâtoncu anlayışa göre insan
toprağın yaratıcılığı sayesinde var olmuştur. Platon’un teorisinde topraktan doğmuş ve formunu kendi kendine dönüşümler geçirerek bulmuştur.
Gegeneis adı verilen bu söylencede bir evrim söz konusu. İlk insanlar,
topraktan çıkan meşe ve taş arası bir varlıktan doğmuşlar, çeşitli değişimler
geçirerek bugünkü hâllerini almışlardır. Hesiodos ise eserlerinde insanın yine
topraktan var olduğunu ancak formunu maharetli bir çömlek ustasının ellerinde
bulduğunu anlatır. Bu inanışın Yunan söylencelerinde daha yaygın olduğunu
söyleyebiliriz.
İnsanları
şekillendirmeyi akıl eden ilk çömlek ustası Hephaistos’tur ancak onun yerini
zamanla Prometheus almıştır. Hatta Prometheus’un insanı çamurdan yoğurarak yaratması
onun büyük bedeller ödemesine sebep olmuştur. Yarattığı bu kusurlu varlığı
soğuklardan koruyabilmek için tanrıların ateşini çalan Prometheus, bu cüretinin
bedelini ciğerlerini her gün kartalların kemireceği Kafkas Dağları’na
zincirlenerek ödemiştir.
Diğer
Toplumlardaki Hikâyeler
Türk söylencelerinde de insanın
topraktan yaratıldığını görmek mümkündür. Türkler, yeryüzü yaratılmadan önce
her yerde sonsuz bucaksız bir okyanus olduğuna inanırlardı. Ancak insanın
hammaddesi toprak olarak bilinmektedir. Kayra Han, emrindeki bir varlık olan
Kişi’ye toprağın dibindeki balçığı çıkartmasını ve bunu şekillendirerek insanı
yaratmasını emreder. Kişi, Kayra Han’dan toprak sakladığı için ilk günahı
işleyecek ve insanların sınanmasının bir parçası olacaktır. Erlik Han, İslam
öncesi Türk inanışlarında şeytan figürü olarak bilinmektedir ve bu Kişi’nin
Kayra Han tarafından lanetlendikten sonra aldığı isimdir.
Eski İran
söylencelerinde de insanların çamurdan yaratıldığıyla ilgili hikâyelere
rastlamak mümkündür. Hatta Farsçada Kil-Şah diye bir kelime
bulunmaktadır ve bu tabir “insan, yaratılmış” gibi anlamlara gelmektedir.
Çamurdan yaratılış hikâyelerinde toprak
ana figürünün önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü toprak her zaman anne ile
özdeşleşmiştir ve toprağın üretkenliği ile bir annenin doğurganlığı arasında
benzerlik kurulmuştur.[2]
Kaldı ki gerek Türk gerekse Yunan söylencelerinde bu durumu açıkça görmek
mümkün.
Bununla birlikte toprak işçiliği de söylencelerde
etkili olmuştur. Sümerlerin toprak işçiliğinde gelişmiş oldukları
bilinmektedir. Hatta bugün onlardan kalan eşyaların ve tabletlerin birçoğu
kilden elde edilmiş materyallerdir. Aynı durum Hititler gibi ilkçağ
uygarlıklarında ve Yunanlılarda da geçerlidir. Öyle ki Yunanlılar insanın
toprağı işleme zanaatını tanrılardan öğrendiklerine inanmışlardır. Toprağı
ustaca işleyen bu uygarlıklar, insanın da böyle bir zanaat sonucunda ortaya çıktıklarına
inanmışlardır. Semavi dinlerde kendine yer bulmasıyla bugün dâhi etkisini
yitirmemiş olan topraktan yaratılış inancının birçok farklı kültürde benzer bir
şekilde zuhur etmesini insanın toprağa yüklediği anlamlar ve ondan faydalanış
biçimiyle açıklamak mümkün.
[1] Konuyla
alâkası yok ama Latin dillerinde Tanrı Deus, Dieu gibi isimlerle anılır.
Hintçede ise Diva demektir ve bu kelimelerin hepsi ışık kökünden
gelir. Bunu başka bir yazıda ele alabilirim.
[2] Bu meseleyi daha önceki bir yazımda ele almıştım: http://gizemvesoylence.blogspot.com.tr/2015/03/yeryuzunun-comert-ruhu-toprak-ana.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder